MALATYA + NEMRUT DAĞI + DARENDE


Ölmeden önce yapılacaklar listemden, bir hayalim daha gerçek oldu. Sırtımda trekking çantamla, tek başıma, Doğu Anadolu yollarına düştüm. Gördüklerimden, yaşadıklarımdan, yediklerimden dolayı, Tanrıya şükrettim ve bütün bunları, aynı yola düşmek isteyen olabilir diye herkesle paylaşmak istedim.


28.Eylül akşamı 23:00 Malatya Beydağı turizm otobüsüne bilet alıp, yola koyuldum,  rahat rahat uyuyarak, sabah Malatya ilimize vardım. Önce bir simit sarayında kahvaltı yaptım.

Gitmeden önce internette yaptığım araştırmalara göre Malatya Valiliği arkasındaki, vilayet parkından her gün, öğlen saat 12:00 de, Nemrut dağına araç gittiğini öğrendim, parka ulaşmaya çalışıyorum..

 Malatya Yeni Cami:
Malatya il merkezinde vilayet binasının kuzeyinde bulunmaktadır. Cami burada bulunan hacı Yusuf Camisi’nin 3 Mart 1894’de deprem sonucu yıkılması üzerine aynı yerde avlu içerisinde yapılmıştır. Eski camiden günümüze minarenin şerefeye kadar olan kısmı gelebilmiştir. Minare kürsüsünün batısındaki dört beyitlik kitabede 1842 tarihi okunmaktadır.
Cami kare planlı olup 22.00x22.00 m. ölçüsündedir. İbadet mekânının üzerini sekizgen dörtayağın taşıdığı pandantifli merkezi bir kubbe örtmektedir. Merkezi kubbe dört yönden beşik tonozlar, köşelerde de küçük kubbelerle desteklenmiştir. Kubbenin yüksek kasnağı çevresinde çok sayıda pencereler açılmıştır.

Caminin güney cephesinin ortasında mihrap, yarım kubbe içerisinde bulunmaktadır. Beşgen olan mihrap mukarnaslı bir kavsara ile sonuçlanmaktadır. Ahşap minber rokoko üslubundadır. Kuzeydeki ahşap mahfil daha sonraki dönemde buraya konulmuştur.

Caminin eski minaresi günümüzde aynen korunmuş olup, bunun yanı sıra son cemaat yerinin iki yanına ikişer şerefeli, taş kaide üzerine yuvarlak gövdeli iki minare daha eklenmiştir.

Caminin içerisinde bulunan sakal-ı şerif bazı mubarek gecelerde camaate açılmaktadır.



 Yolda yürürken tepside satılan maddenin ne olduğunu Satıcıya sordum ve bana Kenger sakızı olduğunu ve çok faydalı olduğunu söylediler, araştırdığımda;
Çürük dişin üstüne kenger sakızı konulup ısıtılan demirin sakızın üzerinde gezdirilmesi suretiyle dişağrısı giderici, Patlayan kulak zarının düzelmesi,Safra kesesinden taş düşürme, Kalp damarlarının gevşemesi, Dişetlerini kuvvetlendirici, Orta kulak iltihaplanması, Mide ağrısı ve şişkinliği, Aperatif / iştah açıcı, Dişleri temizleyici, Çene gevşemesi, Hazımsızlık , Tansiyon, Yüz felci, Şeker hastalıklarına iyi geldiğini öğrendim

 Nemrut'a gidiş için 1. aşama Valilik binasına gidilecek


 2. aşama Vilayet Parkı bulunacak


3. aşama fotoğrafta yanımda duran Kemal bey bulunacak.
2022 yılında Güneş Motel İşletmecisi bana yazdığı mailde
  Kemal Beyin vefat ettiğini söyledi:(( bu bilgiyi
güncellemek istedim

Kemal bey o gün için, Nemrut dağına araç olmadığını, ama yarın 12:00 da gelirsem, beni araçla gönderebileceğini söyledi, bütün planlarım tepetaklak olunca, Nemrut sonrası gezip dolaşacağım Malatya ilimizi, elimdeki listeye göre keşfetmeye başladım..

 İlk olarak Malatya müzesinin bulunduğu Kernek Meydanına geldim, müze kapalıydı, saat 13:00 açılacağını söylediler, civarda yürüyerek vakit geçirdim

 Karakaya Baraj gölü üzerindeki bugünkü Kömürhan köprüsü yakınında yaklaşık 34 metre suyun altında kalan yazıt, dik bir kaya yüzeyi üzerine 15-20 cm derinliğinde bir niş oyulmak suretiyle ana kayaya yazılmış, Yazıt Urartu kralı III. Sarduriye (M.Ö.750-733) ait olup Urartu tarihine önemli bir ışık tutmaktadır.


Yazının tercümesini okuyunca düşündüm, hangimiz binlerce yıl sonrasına bizden bahsedilmesini sağlayacak bir yapıt, yazı, eser bırakabilecek, gerçek ölümsüzlük işte bu.


 Malatya müzesini gezdikten sonra, Beşkonaklar semtinde bulunan Malatya Etnoğrafya müzesini gezdim.








Müzenin arka bahçesi

 Beşkonaklar semtindeki birbirinden güzel Kerpiç evler

 Nispeten iyi durumda olan, en beğendiğim evin kapısında Mehmet Rıfat Arpacı Konağı yazıyordu










Etnoğrafya Müzesinin giriş kapısı



Hemen yanında bulunan ve öğle yemeğimi yediğim, Malatya Mutfağı Restoranı

Restorana girdim ve yöresel ne kadar yemek varsa, hepsinden yemek istediğimi, ama tadımlık küçük porsiyonlarda getirmelerini istedim

 İlk gelen yemeğim Analı Kızlı nefisti


Gendime çorbası, soğuk olarak servis edildi, kırık yarma dan yapılmış yoğurtlu çorba
 Mercimek köfte


 Sıcak Tarhana çorbası, bayıldım, benim bildiğim tarhana çorbasına benzemiyordu, sordum, içinde ıspanak varmış ve yörelerine özgü tarhanadan yapıldığını söylediler.

 Zeytinyağlı sarma, özellikle belirttiler, Arapgir yaprağından yapılıyormuş, dönerken Malatya halinden 5 kiloluk kavanozda alıp, Ankara'ya getirdim, malum burada her zaman güzel yaprak bulunmuyor 

 Kiraz yaprağı Sarma, tereyağında sote edilmiş kuru soğan ile servis edildi, çok farklı ve güzel bir çorba idi, ben sarmaları tek tek çatal ile yerken, kaşıklamamı söylediler, yaprağın içindeki ise kırık yarma imiş, tekrar belirtmeme gerek var mı, nefistiiiiii

 Ve kapanış ana yemeğim Kağıt kebabı, hem bulgur, hem pirinç pilavı ile servis edildi, herşey tam kıvamında idi, ağzımda eridi gitti hepsi 



Kağıt kebap'ıma yumulmadan önce, yediklerimden dolayı mutlu, mesut, ağzı kulaklarında ben 

Yemeğin üstüne, fırından yeni çıkıp, buzda benim için soğutulmuş, ağzıma layık bir fırın sütlaç yedim. Üstüne içtiğim türk kahvesi, bugüne kadar ev dışında içtiğim en güzel türk kahvesiydi, kapaklı bakır bir kap içinde, sıcacık ve bol köpüklü geldi.

Restoranın sahibi Umut Sözen bey, ben yerken, arada yanıma uğradı, binanın restore edildikten sonra ihale edildiğini ve Malatyanın eskilerinden olan, yorgancılık yapan, babasının doğduğu, dedesinin bahçesine dut ağacı diktiğini hatırladığı, bu binanın ihalesini alıp, Maden Mühendisliği okuduğu halde, restoran işine girdiğini anlattı
 Restoranı yeni açıldığını ve  hala menü oluşturma çalışmalarının  devam ettiğini söyledi. Bana o anda orada yemek yiyen, gazeteci yazar, Raşit Kısacık beyi tanıştırdı. Kendisi Malatya yemeklerini derleyip, kitap haline getirmiş,


Yemekten sonra restoranı gezdim, duvarlara asılacak tablolarla ilgili olarak, çok ince araştırma yaptıklarını ve üniversite hocaları ile görüşüp, ünlü eserlerin reprodüksiyonlarını bizzat hocalara yaptırıp, dekorasyonu yaptıklarını belirtti.
 Sadece yemek, yemek değil, oturup, sohbet edilecek, çay, kahve içilecek köşeler hazırlanmış



Sanki bir restoranda değil, müzede gibi dolaştım








Malatya iline giderseniz, ne yapın edin, Malatya Mutfağı sofrasına uğrayıp yemek yeyin, hatta gitmeden önce, telefon edin, size yöresel yemeklerden tadımlık hazırlasınlar,
Sahibi Umut bey ile sohbet edin, size Malatya'yı nereleri görmeniz gerektiğini, hepsini bir bir anlatsın, ellerindeki kitaplardan bizzat gösterip, birinci elden bilgi edinmenizi sağlasın. Telefonu : 422-326 00 51
Adresi: Sinema Caddesi Beşkonaklar No:13 Malatya

 Malatya Müzesi’nde sergilenen Gaziantep’deki Zeugma etkisi olduğu belirtilen Roma dönemine ait Karaca Mozaiği nin kopyası


Harika öğle yemeğimin üstüne, internetteki araştırmalarım üzerine, Malatya'dan görmeden, dönmeyin denilen, müze deki görevlilerin de,özellikle belirttiği, Aslantepe höyüğüne gitmek üzere, tarif ettikleri gibi, Malatya çevre yoluna çıkıp, ORDUZU Belediye otobüsüne bindim, binişim olay oldu 



Kasketli amcadan, fotoğrafımı çekmesini istemiştim, ben anlamam deyip, eksik dişleri ile kocaman gülümseyip kafasını döndü, fotoğrafımı ortadaki beyfendi çekti :)




Tam höyüğün önünde otobüsten indim, ziyaret saati bitmişti, ama yine de zili çaldım, Ankara'dan geldiğimi ve gezmek istediğimi söyleyince, bekçi Yusuf bey sağolsun beni içeri aldı ve höyük alanını gezdirip bana bilgiler verdi


Höyüğü gezmeye başladığımızda, uzaktaki bu tepe de heykel gibi gözüktü, Yusuf beye sordum bana gelincik tepesi olduğunu ve efsanesini anlattı, döndüğümde araştırdım, eğer ilgilenirseniz, verdiğim bağlantıdaki dökümanın 130 sayfasında bulabilirsiniz




Aslan tepe Höyüğü, binlerce yıl üstüste yığılan pek çok yerleşim tabakasından oluşmaktadır. M.Ö. 5 bin yıllarından M.Ö 712 tarihindeki asur istilasına kadar şehir olarak varlığını sürdüren tepe daha sonra uzunca bir süre terk edilmiştir. M.S. 5-6 yüzyıllar rasında ise Romalılar tarafından olarak kullanılmış ve daha sonra Bizans nekrapolü(mezarlık) olarak yerleşimini tamamlamıştır.

İlk kazılar 1930'lu yıllarında Fransız arkeologlar tarafından yapılmıştır. Kazılarda taş üzerine alçak kabartma ile dekore edilmiş avlu ve giriş kapısının iki yanında iki aslan heykeli ve karşısında devrilmiş bir kral heykeli ile Geç-Hitit Sarayı bulunmuştur. Bu eserler hala Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesinde sergilenmektedir.

 1961 yılından günümüze kadar devam eden ve İtalyan ve Roma "La Sapianz Üniversitesi" arkeologları tarafından yapılmakta olan kazılar, Aslantepenin tarihini daha erken dönemlere taşıyarak önem kazanmasını sağlamışlardır. Höyükte yapılan kazılar sonucunda M.Ö. 3300-3000 yıllarına ait bir kerpiç saray M.Ö.3600 - 3500 yıllarına ait bir tapınak , binlece guzel mühür baskısı kaliteli metal eserler bulunmuştur.


Elde edilen veriler göstermektedir ki; o dönemde Aslantepe , aristokrasinin doğduğu ve ilk devlet şeklinin ortaya çıktığı resmi, dini ve kültürel bir merkezdir.



M.S. 5000 yılın sonundan M.S. 4000 sonuna kadar olan zaman süresi içinde güneydeki önemli tarihsel olayların da belirgin olarak yansıdığı Malatya'nın bu bölgesi, her ne kadar Yukarı Mezepotamya'nın bir parçasını oluşturmaktaysa da tam anlamıyla yerel özelliklerini yitirmemiştir.


M.Ö 2000 yılında Aslantepe, Fırat Nehrine doğru genişleyen Hitit İmparatorluğu'nun şehri olarak kullanılmış. Tepenin Kuzey Doğu yamacına açılan şehir kapısı ve galerisi ile Orta Anadolu Hitit kentlerine benzeyen, etrafı toprak surla çevrili bir Hitit şehridir.


M.Ö 1200 yıllarında Hitit imparatorluğu'nun çöküşünde Doğu Anadolu Geç Hitit başkenti olarak Aslantepe Asur kralı Sargon tarafından tamamen yakılıp yıkılmıştır.
Uzunca bir dönem terk edildikten sonra, Malatya ovasına gelip yerleşen Romalılar, buluntulara göre höyük üzerinde basit bir yerleşim kurmuşlardır. Daha sonra Bizans döneminde höyük nekropol (mezarlık) alanı olarak kullanılmıştır.


 Bekçi Yusuf bey, çalışan italyan arkeologlardan izin alıp, beni bulunan eserlerin restore edildiği alana götürdü, parçalanmış, küpler, bantlarla nasıl tek tek tutturulmuş, nasıl ince bir iş çıkarılıyor orada gördüm, fakat fotoğraf çekmem yasakmış, o nedenle görüntü alamadım ve gezimi tamamlayıp, ağaçlarla çevrili Aslantepe çıkış kapısına geldim



Şehir merkezine ulaştıktan sonra, hava henüz kararmadığı için, tekrar otobüse binip, yarım saatlik bir yolculuktan sonra Malatyanın ilk yerleşim yeri olan Battal Gazi mahallesine gidip oradaki eserleri görmek istedim. İlk karşıma çıkan da bu Kervansaray dı.

 girişte bekçi çıktı ve restorasyon olduğu için kapalı olduklarını söyledi, bende sadece fotoğraf çekmek istiyorum deyince müsaade etti, içeri girdim


369 yıllık tarihi Silahtar Mustafa Paşa Kervansarayının içi

 Battal gazi mahallesinde hala içinde yaşanılan eski kerpiç evler


 Veee Ulucamiye geldim


 Ulu Câmi: Battalgâzi ilçesindedir. 1224’te Birinci Alâeddîn Keykubâd zamânında Mansur bin Yâkub yaptırmıştır. Anadolu’da ilk yapılan câmilerdendir. 1903 ve 1966’da tâmir görmüştür. Kapı kemeri büyük kubbe ve kasnağındaki işlemeli taş oyma motifleri ile dikkati çeker. Tek minârelidir. Ahşap minberi Ankara Etnoğrafya müzesindedir.


Eski Malatya’da bulunan Ulu Cami VII. Yüzyılda Araplar tarafından yaptırılmıştır. Bu yapı yıkılmış, ve kitabesinden öğrenildiğine göre; Anadolu Selçuklu Sultanı I. Alaeddin Keykubad zamanında Mansur bin Yakub’un emriyle 1224 yılında yeniden yapılmıştır. Yapımında 25-30 yıl başlayan onarımlar ile epeyce değişikliğe uğramıştır. Kitabesi dışında eyvan kemerlerinde bazı sütun başlıklarında ve kubbe kasnağındaki nişte Yakub bin Ebubekir el-Malati tarafından yapıldığı yazılıdır. Eyvan arka kemerinin köşesinde de Ahmed bin Yakub’un ismi bulunmaktadır.


Caminin batı portelindeki 1247 tarihli kitabesinde İlyas bin Şahabeddin Ebubekir tarafından yaptırıldığı belirtilmiştir. Doğu portalindeki bir diğer kitabede 1273-1274’de onarıldığı, genişletildiği ve portalin yapıldığı konusunda bilgi verilmektedir. Bu onarımları Hüsrev isimli bir ustanın yaptığı yine kitabeden anlaşılmaktadır. Avlunun kuzey duvarındaki kitabede de Kaysariye bölümünün XIV.yüzyılda eklendiği yazılıdır. Günümüze orijinal olarak gelebilen mihrabın önündeki mermer mihrapta ise 1900-1902 yılında yapıldığı yazılıdır. Vakıflar Genel Müdürlüğü de 1962 yılından sonra camiyi birkaç kez onarmıştır

Eski Malatya Ulu Camisi, Büyük Selçuklu camilerinden, özellikle Zevvare Mescid-i Cuması planı dikkate alınarak yapılmıştır. Cami 36.44×57.22 m. ölçüsünde, kuzey-güney doğrultusunda dikdörtgen planlıdır. Mihrap ekseni üzerindeki mihrap önü kubbesiyle eyvanın iki yanında sahınlar yer almaktadır. Erken dönem ulu cami plan tipinde, tek eyvanlı, iç avlulu bir plan şemasını yansıtmaktadır. Prof. Dr. M.Oluş Arık 1969 yılında caminin iki eyvanlı olarak restitüsyonunu yapmıştır.

Cami harim ve kaysariye olmak üzere iki bölümden meydana gelmiştir. Bu bölümler birbirlerinden bir duvarla ayrılmış, batıdaki kaysariye bölümü içerisinde de minaresi yer almıştır.


Kubbe kasnağında ise zencerek motifleri ile oluşturulmuş bir yazı frizi dikkati çekmektedir. Kubbenin içerisi firuze ve patlıcan moru çini mozaikler ve Mühr-ü Süleyman motifi ile bezenmiştir. Eyvan kemerinde ise iç içe altıgenler ve on kollu yıldızların oluşturduğu çini mozaikler görülmektedir.

Kuzeyde harim ile kaysariyeyi birbirinden ayıran duvarda, eksenin batısında dikdörtgen iki duvar payesi ve batı ile doğuda kaysariyeye girişi sağlayan basık kemerli birer kapı bulunmaktadır.










Ertesi gün yine saat 12:00 de vilayet parkında, Nemrut dağına tırmanacak ekiple, otobüsümüzün gelmesini bekliyoruz — Kemal beyLucia veFlaminia ile birlikte.



İşte Nemrut dağına bizi götürecek otobüsümüz

 Malatyadan çıktıktan sonra yol çok düzgün, hatta bizim eski Kızılcahamam yolundan daha iyi durumda olduğunu söyleyebilirim


1 veya 1,5 saat gittikten sonra, yolda jandarmalar bizi durdurdu, bir an eyvah ne oldu derken, ileride yol çalışması olduğunu ve beklememiz gerektiğini söylediler, hep birlikte otobüsten inip beklemeye başladık



Otobüste Nemrut'a gidecek tek Türk bendim, burda fotoğrafta olmayan
sanırım Hollandalı orta yaşlı bir hanım da vardı, ÇinliAlmanBelçikalıFlaminia ve Lucia ile birlikte.




40-45 dakika kadar sonra yol açıldı ve biz dağlarda yılan gibi kıvrılarak, inip, çıkarak yol almaya başladık


Tepede iken yüksek dağların arasında öyle büyük bir nehir yatağı görüldü inanamadım, sanırım Atatürk barajından sonra buralardan sular çekilmiş, Fırat nehrinin kolları olması lazım, bu iki dağın arasından akan öyle büyük bir nehir'i sular varken görmek isterdim


Otobüste önde şoförün yanında giderken, bizlere işaret etti, ilerideki sivri noktayı gösterdi ve işte burası nemrut dedi, böyle uzaktan hiç de heybetli gözükmedi gözüme

Yolda Kubbe Dağı diye bir dinlenme tesisinde yarım saat mola verdikten sonra tekrar yola çıktık


Veeee işte sağ tarafta gözüken yer, kalacağımız güneş otel ve güneşin altındaki sivri nokta da Nemrut dağıııı 

Güneş otel'in önden görünümü, giderseniz sakın fazla bir şey beklemeyin, sadece temiz bir yatak ve size ait bir tuvalet, kalorifer tesisatı yok, elektrik sadece jenaratörden ve tepedeki rüzgar enerjisi ile sağlanıyor, biz gittiğimizde jeneratör bozuktu, odalarımızda lamba yakmamamız istendi


saat 16:00-16:30 gibi vardığımızda, akşam güneşin batışını izlemek üzere, alt ve üst termal kıyafetlerimi giyip hazırlandım, giderken yedek alınan mazot, otobüsün üstünde döküldüğü için arabanın yıkanması lazımmış ve biz nemrut'a kalan 2 kilometrelik yolu yürüyerek çıkmak üzere yola koyulduk


Tırmanmaya başladıkça sol tarafta alabildiğine nehir gibi, göl gibi görüntüler çarptı, bu kadar büyük göl veya nehir bu bölgede bilmiyorum derken, Atatürk barajı olduğunu söylediler, 2006 yılında Gap turu ile gitmiştim, ama bu kadar büyük, göz alabildiğine bir alanı kapladığını hayal edememiştim


işteee çok az kaldı, heykeller gözükmeye başladı



Malatya tarafından Nemrut'a çıkılınca ilk olarak Doğu Terası karşınıza çıkıyor


Burası güneşin doğuşunun seyredildiği geniş düz büyük bir platformun tam köşesi

Nemrut Dagi Guneydogu Anadolu Bolgesinde bulunan Adiyaman ilimizin Kahta ilcesi sinirlari icinde yeralan 2150 metre yuksekligindeki Dogu Toros sira daglari(ankar) massifi uzerinde,Firat Nehri gecitlerine ve Ovalarina Hakim bir tepe uzerinde KOMMAGENE krali 1.Antiochos tarafindan yaptirilan Dogu tarafinin yuksekligi 49.80 metre Bati Tarafinin Yuksekligi ise 39.45 metre olan yaklasik 150 metre capinda kirma taslardan yapili bir Tumulus ve etrafinda devasa Tanri, Kral Heykelleri,Dunyanin ilk horoskopu ve Ates Sunaklari bulunan,dunyanin sekizinci harikasi sayilan bir kult (Tapinma yeri)Yeri dir


Dogu teras:Taht uzerinde siralar halinde oturtulmus tanrilarin her iki yaninda kartal ve aslan heykelleri vardir. Heykeller sirasi ile 1.Antiochos,Fortuna-Kommagene,Zeus-oramastes,Apollon-Mithras,Herakles-Artagnes dir ayrica bu terasta dikdortgen seklinde ates sunagi ve bunun yaninda Aslan heykeli bulunur.Terasin kuzey ve guneyinde ise atalari tasvir eden steller bulunmakta imis ancak bunlar gunumuzde maalesef kayiptir sadece stel kaideleri mevcuttur.


Antiochos'un tümülüsü ve dev heykelleri, Arsameia(Eskikale),Yenikale, Karakuş Tepe ve Cendere Köprüsü Milli Park içerisinde kalan kültürel değerlerdir. Eski çağlarda Komagene olarak anılan bu bölgede, I.Mithradates tarafından bağımsız bir krallık kurulmuş, krallık onun oğlu I.Antiochos (MÖ 62-32)un egemen olduğu yıllarda önem kazanmıştır. MS.72 yılında da Roma'ya karşı yapılan ve kaybedilen savaş ile krallığın bağımsızlığı sona ermiştir.


Nemrut dağı doruğundaki kalıntıları yerleşme yeri olmayıp Antiochos'un Tümülüsü ve kutsal alanlardır. Tümülüs, 2150 metre yüksekliğinde, Fırat Nehri geçitlerine ve ovalarına hakim tepe üzerinde bulunmaktadır. Kralın kemiklerinin ya da küllerinin anakayaya oyulmuş odaya konulduğu ve 50 metre yüksekliğinde ve 150 metre çapındaki tümülüs ile örtüldüğü düşünülmektedir. Girişi kuzeyden olup doğuda ve batıda dini törenlerin yapıldığı teras şeklindeki avlular yer almaktadır.


 Her iki terasta da aslan ve kartal heykelleri arasında yüksekliği 7 metreye ulaşan oturur vaziyette dev heykeller sıralanır, bunlar yazıtları ve kabartmaları olan ortostad (dik olarak konulan büyük taş bloklar)'la çevrilmiştir. Eski Kahta Köyü yakınında Kommagene'nın başşehri Arsameia yer alır. Burada, Mithridates'in kutsal alanı bulunmaktadır.


Tumulusteki kirma tas yuksekliginin hacmi ilk arastirmacilar olan Human ve Puchstein tarafindan 264 750 metrekup hesap edilmis ancak daha sonra bunun bu kadar olmadigi Frderich Karl DORNER tarafindan Ana kaya uzerine yigildigi ve altta yuksek bir monoblok kaya oldugu gosterilmistir


Havadan fotografini gordugunuz tumulus kaya bir olusumun uzerine kirma taslar yigilarak yapilmistir. Tumulusun capi yaklasik 150 metre olup doguda yuksekligi 49.80 metre batida ise 39.45 metredir. Kommagene krali 1. Antiochos ulkesini ve halkini refaha kavusturunca kralliginin yaninda tanriligini da ilan etmis halkina tapinilabilecek bir yer insa etmek ve tanri arkadaslari ile birlikte gunesin dogusunu ve batisini ilelebet sonsuza kadar seyretmek icin bu kultu yaptirmistir

Kuzey teras:Burada dogu ile bati teraslarini birlestiren 180 metre uzunlugunda bir toren yolu bulunmakta ayrica 80 metre uzunlugunda bazisi tamamlanmis cogu tamamlanmamis steller ve kaideleri bulunmaktadir.Burada daha cok torenler icin hazirlanan yemeklerin ve saraplarin koyulacagi yerler vardir bunlarda kum tasindan oyulmadir













Kuzey terasının sol yanında heykellerden yukarda bu tepeyi gördüm ve çıkmam lazım dedim, italyan arkadaşlara makinamı verdim ve fotoğraflarımı çektiler, trekkinglerde de böyle tepelere çıkıp etrafı seyretmiştim, ama bu çok başka bir şey, herkesin yaşamasını isterim, o sonsuzlukta, o heykellere tepeden bakarken, bütün dünya aşağıda gözlerinin önünde iken, evet ben herşeyi yapabilirim, tanrım sana ne kadar yakınım, uzatsam elimi dokunabilirim, bana seslensen, sesini buradan daha iyi işitebilirim, sadece sen ve ben oluyo, ve yaratana bu kadar yakın hissetmek bana ruhuma, bedenime, süper iyi geliyoooo 






Aşağıda gözüken yılan gibi kıvrılarak gelen yol Adıyaman Kahta tarafından gelinen yol, yalnız o taraftan geldiğinizde çok dik bir tırmanış yapmanız lazım, internette gitmeden önce yaptığım araştırmalara göre önümüzdeki yıllarda oraya bir teleferik yapılması düşünülüyormuş




 ve kuzey terasından yavaş yavaş güneş batmaya başlıyor



heykellerin üzerinden güneşin yavaş yavaş çekildiğini takip ediyorum



Bir güneşe bakıyorum, bir heykellere




veee güneşi batırdık



Otelden zirveye 2 km yi yürüyerek çıkmıştık, dönüşte otobüsümüz bizi almaya geldi ama yabancı arkadaşlar yürümeyi tercih etti, onlar yaya gider, ben otobüste kalır mıyım, bende inip onlarla otele doğru karanlıkta yürümeye başladım


Saf karanlık hiç bir ışık yok, henüz yıldızlarda çıkmadı, ay da parlamıyor, otele vardık ve bizim için hazırlanan mercimek çorba, et yahni ve pirinç pilavından oluşan yemeklerimizi yedik,  elektriklerin gitmesi ihtimaline karşı büyük bir mum alıp, odama çıkıp yattım


sabah giyinip kapıdan bir çıktım, Tanrımmmmm gözlerime inanamadım, ben bu kadar çok yıldızı bir arada görmedim, çıktıktan 1 dk sonra tam karşımda bir yıldız kaydı, karşıda kocaman bir yıldız gözüküyordu, görevli onun sabah yıldızı olduğunu söyledi, tam da güneşin doğacağı yerin üstünde parlıyordu, ilerledim, başım arkaya atıp, yukarı bakmaya çalışmaktan ağrıdı, oraya bir battaniye serip gökyüzünü seyretmek istedim,  makinam maalesef böyle bir çekim için yeterli değildi, eğer gitmeyi düşünürseniz, gece uyumadan gökte yıldızları seyredin, ben tekrar gidersem öyle yapıcam.

Diğer arkadaşları beklerken, ilk kayan yıldızdan 10 dk, sonra bir yıldızın daha kaydığını gördüm, daha sonra güneş yavaş yavaş etkisini göstermeye başlarken, biz otobüsümüzle zirveye gitmek üzere hareket ettik


güneşi bekleyen heykeller, o başlarını yukarıdaki gövdelerinin üstünde düşünmeye çalıştım, elleri dizlerinde bizim gibi güneşin doğuşunu beklerken







yukarı çıktıkça iyice soğuk oldu, termal alt üst kıyafetlerim,yeleğim üstümde, kulağımda kulaklık, kafamda şapka, ellerimde eldivenler, yine de yeterli gelmedi


en beğendiğim fotoğraflarımdan biri de bu oldu, bizim grup dışında, hem yabancı, hem de yerli turistler vardı, bizim turistlerin gürültüsünden, konuşmalarından bunaldım, yeter artık susun ve şu güzelliği seyredin demek istedim, üstelik ayrıca anlamadığım, onlar yere ve üstlerine battaniye almış ve sadece karşıda güneşi bekleyip, bütün heykellere sırtlarını döndüler, güneşin onların yüzünde yavaş yavaş yansıması ile ilgilenmediler bile, anca çene yaptılar 










güneşin doğuşunu seyrettikten sonra kızlarla birlikte tekrar zirvenin etrafında tur attık





Güneşin doğuşunu seyrettikten sonra 07:00 da otele indik, bizim için hazırlanan kahvaltıyı yeyip, tekrar Malatya'ya doğru yola çıktık, çinli turist, yukarıda yabancı bir turist kafilesine katılıp gitti, diğer yabancı kadın ise, kahta tarafına doğru 15 km yürüyerek yenikaleye gitmek için tek başına yola çıktı, ben kendi ülkemde, dilini konuştuğum insanların arasında cesaret edemezken, o büyük bir cesaretle bizi bıraktı ve gitti




Yaşlı teyze bizim şoföre bir şeyler söyledi, daha sonra kendisine sorduğumda, dönüşte kendisine salça getirmemi istedi dedi 


Derkennnn, bir baktık, yine yol kapalı, bu sefer bu durumu görünce allahım dedik kaldık buralarda dağ başında:)10-15 dakika sonra, kepçe yolu bizim için düzeltti, karşı tarafta nerede ise en az 20 araç birikmişti,önce onlar bizim tarafa geçtii, daha sonra bize yol verdiler ve çok fazla gecikmeden yola çıktık

Yemekten sonra Darende'ye gitmek üzere Malatya otobüs terminali MAŞTİ ye, belediye otobüsü ile giderken, Malatya belediye binasını gördüm, değişik bir mimari ile yapılmıştı, beğendim


Veeee gelelim, cennetten köşe Darende'ye, Otuz Yapraklı Gül Şehri Darende, burası da Günpınar Şelalesi ve oradaki Şelale restaurant


Günpınar şelalesine, Darende merkeze vardıktan sonra, taksi ile gelebilirsiniz, bana malatyada iken araç olduğunu söylediler ama oraya vardığımda ise taksiye binmem gerektiğini, araç şimdi bulamayacağımı söylediklerinde, taksiye bindim


Darende den çıkıp, Elbistan yoluna sapıyorsunuz, biraz gittikten sonra dağlar arasında bereketli, yemyeşil, gürül gürül suların, evlerin önünde yapılan kanallardan aktığı, envai çeşitli meyve ağaçlarının olduğu yerlerden geçip, şelaleye varıyorsunuz, devamında bu elbistan yolu, maraş, adana yoluna bağlanıp, oralara da bu yoldan gidilebileceğini söyledi taksi şoförü


Restoranın bahçesinden, şelalenin oraya yol yapmışlar, şelalenin tam önüne kadar buradan gidebiliyorsunuz




Buraya kadar gelmişken, alabalık yemeden olmaz,  nar gibi kızarmış, tam kıvamında tereyağlı güveçte alabalık yedim



isteğim üzerine, soğansız ve domatesin kabukları soyulmuş, ağzıma layık nar ekşili çoban salatası 


Fotoğraf çekilirken şelaleyi arkama aldım ama daha sonra karşısına geçip, bu güzel manzarada, suyun sesini dinleyerek huşu içinde yemeğimi yedim 

Eğer ben orada yemek yemiycem derseniz, bu pergoleleri günlük kiralayıp, kendi getirdiğiniz yemekleri ister yer, isterseniz, bunların karşısında olan hazır alanlarda mangalanızı yaparsınız, üstüne de size buraya semaver servisi yaparlar, üstüne mis gibi çayınızı içebilirsiniz


Yemek bittikten sonra taksiyi arattım, 10 dk sonra geleceğini söylediler, bende çıkıp, yürüyerek darende köyüne gittim, köy meydanından geçip, darendeye doğru yürüyüp, şoförün gelmesine kadar devam ettim


şoför beni bu Tohma Kanyonu başında bıraktı ve biraz ileride sağdan devam edersem de Somuncu baba türbesine ulaşacağımı söyleyip, hava kararmak üzere iken, beni bırakıp gitti


Kanyona girdiğimde kimseler yoktu

 Biraz daha yürüdüğümde, bu fotoğrafta solda üç delikanlı geliyor, bana yaklaştıklarında onlara da sordum, somuncu baba türbesine buradan mı gidiliyor, evet ilerde sağdan devam edin dediler ve onlar kanyondan çıkıp gittiler


bir yandan bu güzelliği fotoğraflamaya çalışıyorum, bir yandan da etrafta kimse olmadığı için, beni burda kesip atsalar kimseler bulamaz diye düşünüp, korkmaya başlıyorum

Adımlarımı iyice hızlandırdım, gidiyorum, gidiyorum, hala hiç kimse yok, aklıma biraz önce gördüğüm delikanlılar geldi, ya dedim, benim buraya girdiğimi söylerlerse, ıssız olduğunu biliyolar, ya arkamdan gelip, bana saldırırlarsa, diye kafamda senaryolar, yürümeye devam...


çıkış gitgide arkamda kalırken, hala ne bir ışık, ne bir insan, sonra diyorum ki, bana bir şey olsa, hiç kimse beni bulamaz, çünkü anneme benim için korkmasın diye nemrut dağına çıkıcam demedim, sadece malatyaya gidiyorum dedim, aman allahım, bana bir şey olursa, annem buna dayanamaz diye düşünmeye başlıyorum, korkum ölmek felan değil, sadece bana bir şey olması ve cesedimin bulunamaması....



Bir yandan yürümeye devam edip, kankamı arıyorum, nerede olduğumu söylüyorum eğer bana birşey olursa, biraz önce 3 delikanlı gördüğümü söyleyip, beni buralarda aramalarını istiyorum, o da bana zaten bir şey olursa, cep telefonumun aranan son numarasını tespit edip kendisine ulaşabileceklerini söyleyip, kendisini niye töhmet altında bıraktığımı ve ne işin var oralarda, ıssız yerlerde diye söyleniyoooo

Hava iyice karardı ve hala bir allahın kulu yok ve ben bir beyaz demirli kapıya geldim, açarsam nereye gidecem bilmiyorum, ve artık yeter deyip, nerede ise koşar adımlarla bütün yürüdüğüm yolu tekrar baştan geri katediyorum


Sonuçta çıkışı görüp, tanrıya şükredip, bulunduğum yerden yürüyerek, Darende merkeze Ankara otobüsünün beni alacağı Zafer Turizm şubesine yarım saatlik bir yürüyüşten sonra geliyorum, lavabo ve oturabileceğim bir yer sorunca, bana dışarda köşede pastahane olduğunu söylüyorlar oraya geçiyorum, kapanış saati 21:30 a kadar orada bekleyip tekrar ofise geliyorum


Sabah saat 04:30 dan bu yana ayaktayım, öğlen Malatya çarşıda dolaştım, Arapgir yaprağı, erik ekşisi, ve gün kurusu kayısı aldım, oradan Darendeyi dolandım, Şelaleden sonra en az 3 km yürüdüm, ama daha görmem gereken o kadar çok yer var ki, en kısa zamanda fırsatım olursa, kalan yerleri görmek için Darendeye tekrar gelmeyi çok istiyorum, burada otururken, resmen daldım, çalan telefonun ziline kafamı kaldırınca, kendi halimi görüntülemek için, masanın üstüne fotograf makinamı yerleştirip, ne durumda olduğumu görüntülemek için otomatiğe alıp, kendi kendimi çektim 


Yorumlar

  1. Selamlar ...bastan sona severek okudum malatyamizi bu kadar güzel bir malatyalı anlatamazdı... nemrut seyahatinizi düzenleyen güneş motel isletmecisiydim,seyahat ettiğiniz araba bizimdi şoför derviş bey, Malatya daki arkadaşımız kemal bey vefat etti... yolda fotoğraflarısınız katıra binmiş bayan annem ufak kiz kızımdır su an universitede okuyor...Malatyadan Nemruta hala aynı programı yapıyoruz...www.nemrutgunesmotel.com adresimiz

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Popüler Yayınlar